Kentleri günümüze ulaştıran gerçek ; onların bizlere bıraktıkları mirastır.
Öyle ki
Bu miras…
Günümüzün anlaşılmasına…
Geleceğe köprü kurmamıza yardımcı olur.
Kentleri geleceğe taşıyan bizleriz.
Mekanlar bizimle hayat bulur.
Ve…
Şekillenir.
Bu oluşum geleceğin kültürünü oluşturur.
Kentin kimliği miras bırakılan bellekle biçimlenir.
****
Duyarlılık ve değer bilme…
Kentleri rahatlatan iki sözcüktür.
Bu iki sözcükle var olurlar…
Değer kazanırlar…
Kendilerini belli ederler.
Vizyon sahibi olurlar.
Hedefsiz kentler önünü göremez.
Yaşayanlarını memnun edemez.
Var olmayı ve yaşanırlılığı kendi bağrında ilkeleştiremeyen ve gelecek kuşaklara aktaramayan kentlerin atılım yapmaları söz konusu değildir.
Toprak güzelleşmek için fidan ister,yeşillik ister.
Kentler de gelişebilmek için sahiplenilmeye beklerler.
Üretken kentler her zaman yarışı kazanırlar.
Yaşama daha güvenle bakarlar…
Geleceği büyük bir keyifle kucaklarlar…
Çevrelerine refah verirler.
****
Kente ne verirseniz onu alırsınız…
Ne ekerseniz onu biçersiniz.
Kentlerin kimliğini ortaya koymasına yardımcı olmak zorundayız.
Bunu yapmazsak vizyon sahibi olamazlar.
İstenmeyen durumlar yaşanmak zorunda kalınır.
Sorumsuzluk duygusu kentlerin geleceğini karartır.
Yaşam kalitesini oluşturamazlar.
O zaman ortada..
Estetik haz diye bir şey kalmaz.
Hayat dar alanda nefes alamayacak kadar sıkıntılı bir hal alır.
Dinamizm kalmaz.
O nedenle…
Kente karşı sorumluluk o kentin kendi değerini bulması açısından önem taşır.
Bizlere ise yeni umut aşılar…
Şimdi bu anlatılanların ölçeğinde sizlere buradan bir soru yöneltmek istiyorum.
Karabük’ün kent vizyonu nedir?
Kent kendi boyutunda yaşama sanatı, kalitesi ve keyfi açısından sizi memnun etmekte midir?
Ve….
En önemlisi…
Bütün bu durumun sorumlusu/sorumluları kimdir?
Acaba hiç düşündünüz mü?