Kırkikindi yağmurları ruhen insana, özellikle sevdalılara, dinginlik ve sevinç aşılasa da aşırısı yaşamı olumsuzlaştırıyor. Su baskınlarına, heyelana yol açıyor, kimi de canlar alıyor.
Zonguldak’ta ani yağmurlara çokça rastlanır. Evden günlük güneşlik bir havada çıkarsınız sahile ulaşmadan sırılsıklam olursunuz. Lise yıllarımda o yağmurlarda yıkandığım çok olmuştur…
İlim insanı meteorolojik bu olayları küresel ısınmayla izah etmeye çalışsa da aslolan bizim yani insanın aczidir. Tedbirsizlik, doğaya yanlış müdahale edilmesidir. Son hükümette Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği adıyla bir bakanlık oluşturulduysa da tedbir ve çalışmalarda maalesef aksaklıklar vardır.
Yayılmacı politik anlayış, toprak hırsı, nükleer denemeler de dünyanın yapısını olumsuz etkilemektedir. İnsan merkezli bir çözüm değil canavarca duyguların tatmini yaşamımızı olumsuzlaştırmaktadır. Doğalın sözünü ederek değil doğayı sahiplenerek yapılacaklara gereksinim vardır. Kendi kendini aldatan bir insan topluluğuna dönüştük. İnsanlıktan çıktık…
Yeşile düşman olduk. Bilmem kaç bin hektar alanı fidanlarla doldurduğumuzu söylesek de onun on katını yakıp yok eder olduk. Bilmem kaç yıldızlı hotel ve motellerde keyiflenmek uğruna o yeşil alanları ateşe verdik…
Tarım arazilerimiz, seralarımız, silolarımız, ahır ve haralarımız çamura gark oldu. Sebze, meyve ve et, süt üretimimiz azaldı. Maliyetler arttı, temel ürünler pahalandı, alım gücü zayıfladı.
Güçlü olduklarını ileri sürerek, insan kanı akıtmak adeta zevk alan, iki yamyama teslim ettik dünyayı. Hem silah satıyorlar hem de o silahlarla alıcıları katlediyorlar. Tarım arazilerini, yeraltı kaynaklarını kurutuyorlar. Sadece dünyayı değil uzayı da sahiplenmeye kalkıyorlar. İki yamyam kazanların altını hiç ateşsiz bırakmıyor sürekli yakıt takviyesi yapıyorlar. Havadaki oksijeni, denizdeki suyu bile insanın aleyhine kullanıyorlar…
Biz yağmuru ‘rahmet’ diye bilirdik, yamyamlar bizi rahmeti rahmana kavuşturmuşlar farkında değiliz…