Biz bir iş yaparken kenti ve geleceğini mi yoksa kendi geleceğimizi mi düşünmeliyiz.?
Belki ikisi de birbirine yakın yanıtlar içeriyor ama…
Biz öncelikle kenti ve ona bağlı olarak geleceğimizi düşünmek zorundayız.
Bunu düşünmediğimiz zaman ne mi olur.?
Hemen söyleyeyim.
Kent size keyif vermemeye başlar.
Bugün gelinen noktada Karabük’te sorun da budur.
****
Karabük’ü keyifsiz kılan durumlar nedir?
Öncelikle bunu ortaya koyup tartışmalıyız.
Bugün için yaşadığımız kent iki büyük sorunla karşı karşıya…
Bunlardan birincisi betonlaşma tehlikesi…
Bakın Şirinevler’in durumuna…
“Şirinlik” adına ne görüyorsunuz.?
Şirinevler mi ,bitişik beton evler mi?
………………………………
Estetik ve yapı sanatı adına ne söyleyebilirsiniz.?
Beton yığının içinde yaşamanın sunduğu cazibe nedir?
Yanıt bulmakta güçlük çekiyorsunuz değil mi?
Oldu olacak…
Karabük bir de dikey mimariye kurban edilmeye çalışılıyor.
İstanbul’da bu mimari şekli kentin siluetini bozuyor diye mahkemelik olmuş durumda.
Birçoğunda yıkım kararı alınıyor.
Biz ise dikey mimaride ısrar ediyoruz.
Matah bir işmiş gibi…
Bu ne tuhaflıktır.
Hava dolaşımı olmayan bir kentte bu olumsuzluklara kimler neden olmaktadır.?
Kente böyle mi sahip çıkılır.?
***
Karabük’te sorun bir değil ki…
Aynı zamanda….
Şimdilerde taşıtlara teslim olmuş durumda…
Yayalar karşıdan karşıya geçemiyor.!
Taşıt istilası Karabük ve Safranbolu’ya boyun eğdirmiş durumda.
Bu durum yaşadığımız kentte büyük bir keyifsizliğe neden oluyor.
Plansız ve öngörüsüzlük bunun en önemli nedeni…
Bir şey yaparken insanı değil çıkarlarımızı düşündüğümüzden dolayı içinde bulunduğumuz ortamı kendi kendimize yaşanmaz kılabiliyoruz.
İçinden çıkılmaz bir hale sokabiliyoruz.
Neden böyle yapıyoruz ki…
………………………………..
Bir kentte keyifli yaşamanın anlamanı kavramaya çalışmak,
Bunun sorumluklarını bilerek hareket etmek.
Maalesef biz de böyle bir kaygı yok.
Düşünce yok.
Estetik yok.
Yani…
Bu işin….
Aslına bakarsanız…
Yanisi de yok.!