Biz de “dert” sözcüğü hep insanı anlatır
Kentle bu sözcük ilişkilendirilmez.
Ki…!
Biz bu yazıda bir ilki yapmaya çalışacağız.
Karabük’ün dertli olması meselesini ele alacağız.
Evet…
…………………………………………
Öncelikle…
“Dertli kent” deyişi neyi anlatır?
İsterseniz önce bu hususa bir açıklık getirelim.
………………………..
Bir kent düşünün.
Sorunlarının çözümü konusunda yetersiz kalsın.
Ya da meselelerini çözme hususunda yeterli beceriyi bir türlü gösteremesin.
Sahipsiz bırakılmanın hüznünü yaşasın.
Ya da çeşitli sosyal hastalıkları nedeniyle bitkin düşsün.
Atıl vaziyette bırakılsın.
Şimdi…
Böyle bir kent dertlenmesin de ne yapsın.!
………………………
Kenti dertli kılan bu durumun nedeni ne olabilir?
Anlatmaya çalışalım.
Karabük, hetorojen bir kenttir.
Bu kentte , gücü olan kesimler çıkarları doğrultusunda gelişmeleri yorumlayıp çareler aramaya çalışır.
Düşüncenin bir merkezi ve ortak akla ulaştığı alan yoktur.
Karabük’te sivil toplum kuruluşları bu çaresizliğe ilginç örnek oluşturur.
Rutin yapılan açıklamalar dışında gayretleri görünmez ortalıklarda.
………………………………
Nitekim….
Günlük sorunlar çile çektirir Karabük’e…
Başını alamaz didişmelerden ve atışmalardan.
Karşılıklı suçlamalar yön verir siyasete.
Kısır parti çekişmeleri kaplar her tarafı…
Herkes kendine göre bir kurtuluş reçetesi bulur ki sormayın gitsin.
Sonunda olan Karabük’e olur…!
Kent bu kısır didişmelerden dolayı bir yorgun düşer.
Yarış kaybeden atletin hüznünü yaşar adeta…
Çözümün adı bir anda çözümsüzlük olur.
Yeniden başa dönülür.
Hiç kimse bir şey anlayamamıştır olanlardan.
Duyarsızlık sürekli olarak besler bu ilginç tekrarları…
……………………………
Şimdi ne var bu dertli kentte…
Bir bakalım isterseniz.
Öncelikle…
Sanayileşmeye özlem.
Eski şaşalı günlere dönme hayalleri.
Bir de buna yeni eklenen düşünceler.
Bu düşüncelerin çözemediği yeni “dertli” sorunlar.
……………………….
Mesele ne?
Türkiye’nin ilk ağır sanayi kenti olan Karabük’ün gerçek anlamda dertli olması…
Asıl dert ne zaman kendini iyice belli edecek derseniz onu da söyleyeyim.
Kazacak ve beton atacak yer kalmayınca…!