Karabük’te siyaset yapmak bir türlü sorunlara çare olmuyor.
Neden ?..
Açıklamaya çalışalım…
Siyasette yeni kimliklere ,yeni yüzlere ve yeni düşüncelere ihtiyaç var.
Bu noktada verimlilik yakalanmak istiyorsa gerçekten bu duruma dikkat edilmek zorunda.
Karabüklülük duygusuna göre hareket ederek siyaset yapanları/yapacakları özledik.
Siyasetçilerimiz ve onlara destek verenler,herhangi bir partiye üye olsalar da Karabük’ün acil ihtiyaçlarını gidermek üzere ,kentimizin geleceğini göz önünde tutarak hareket etmek zorundalar.
8 Kasım 1994 Birlik ve Dayanışma Günü’nün bu kentin tarihinde yer alma nedenlerini bir an olsun gözden ırak tutmamak gerekir….
Sürekli eleştiri yapmakla da bir yere gelinmiyor.
”İktidar partisi yetkilileri bunu yapmadı.
Muhalefettekiler de zamanın da bunları yapmamıştı” gibi kısırdöngü içeren tartışmaları konu alan siyaset Karabük’e gün geçtikçe zarar vermeye devam ediyor…
Bu iktidar döneminde Karabük,merkez karşısında yaptırım gücünü kullanamadı.
Bu bir gerçek.
Yapılan bir şeyler yok mu?
Elbette var…
Olması da gerekir zaten.
Siyaseten hareket bunu gerektirir…
Ancak bunun temel sorunların çözümünde Karabük’te gerekli istihdamı yarattığını savunmakta olanaksız…
Karabük bu süreç içinde,gerekli birikim,donanım ve deneyime sahip olmasına karşın gelişen kentler içinde bir türlü yerini alamadı.
Daha da geriledi.
İşçi kenti iken,emekliler kenti oldu.
Ürettiğinden çok,tüketen bir kent konumuna geldi.
Oysa,1992 yılının yerel gazetelerine bir göz atın bakın neler yazıyor?.
“Bir organize sanayi bölgesi kurulursa Karabük kendi karanlığından bir an önce kurtulabilecektir.”
Organize Sanayi Bölgemiz var ama kentimizin yüzünü bir türlü güldüremiyor….
Burada belirtilen olumsuzlukların bir de geçmişe uzanan kaynakları var.
Karabük, ona bakarsanız 1980’den sonra iktidara gelen hükümetlerin politikasında gözden çıkarılmış bir kent…
Demir Çelik Fabrikası’nın kapatılmak istenmesi bunun açık bir kanıtı değil midir?
1989’da 3.5 ay süren 137 günlük greve rağmen o zamanın parasına göre 35 milyar TL kar etme başarısı gösteren bu işletme yine de dönemin hükümeti tarafından,özel bankalara borçlandırılmak suretiyle kapatılmak istenmemiş midir?.
Merkez karşısında zayıf kalmamızda burjuva sınıfımızın(?) ya da eşraf yetersizliğinin de etkisi olmuyor mu.?
Buna Karabük’ün sahipsizliğinin dramatik yönü demekte yarar var.
Karabük’teki ekabir zümrenin kendi içinde birlik olamama sorununu da eklediğinizde fevkalade olumsuz bir tablo kentin geleceğine ipotek koyuyor demektir.
Bu arada …
Ankara’daki lobimizin de güçlü olmadığı anlaşılıyor…
Bir de buna “kısır döngü içeren siyaset “ modelini de eklediğinizde olanlar oluyor…
Kente dair olumsuzluklar çoğalıyor.
Mesafe almakta zorluk çekiliyor.
Türkiye’nin ilk sanayi kenti olmakla,hatta cumhuriyet şehri olmakla övündüğümüz bir kent:
Karabük.
Türk sanayisinin nabzı bir zamanlar burada,bu topraklarda atıyordu.
Türkiye’de kendi alanında Karabük’e örnek gösterilebilecek hiçbir kent yoktu…
Evet o bir zamanların gerçeği idi. ….
Ya şimdi…!