İnsanın davranışlarını yaşadığı ortam ve çevre belirliyor…
Dolayısıyla…
Düşünceler mekana göre şekilleniyor…
Böyle bir gerçeklikte insanın yaşadığı kente gözünü kapaması ölmeye yatmak gibi bir şey.
Ya da…
Sele kapılmak gibi bir durum.
Başka bir anlatımla..
Pencereleri bakışlara kapayarak…
Çaresizliğe kendini teslim etmek gibi bir husus..
Biz hafiflik diye tanımladığımız bu duyarsızlığı kabul etmiyoruz.
Şimdi…
Bu duyarsızlıktan kurtulmak için..
Bizlere yaşamın sorumluluğunu anımsatan
Tarihi objeler her zaman elimizin altında olsa…
Geçmişten kuvvet almamızı sağlasalar…
Bir bakıma….
Her şey değişmeye başlamaz mıydı?
En azından…
İçinde bulunduğumuz ortama bakış açımız farklılaşırdı…
Kente olan sevgimiz ve saygımız daha bilinçli bir hale gelirdi.
Yaşam daha anlamlı olurdu…
Birbirimizi daha az üzerdik…
Üzüntü verici hadiseler yaşanmazdı.
………………………………
Kentte yaşamanın manasını kavramaya çalışmak,
Bunun sorumluklarını bilerek hareket etmek,
Onu bir canlı bir organizma gibi düşünmek…
Yeri geldiğinde onunla ağlayabilmek,
Onunla gülebilmek,
Sevinçleri paylaşabilmek,
Varlığını her an içimizde hissedebilmek…
Başka bir deyişle;
Tarihi yeniden inşa edercesine,
Yeni heyecanlara tanıklık edebilmek.
…………………………
Karabük’ü yeniden anlamaya çalışmak
O’nu yeniden yorumlamak ,ortaya konulan düşünceleri,kenti oluşturan insanlarla paylaşmak…
Tek bir doğrunun olmadığını,değişik düşüncelerin farkına ve lezzetine vararak kavramaya çalışmak…
Bunun için, yaşadığı kentin refah ve mutluluğu için kişisel çıkarları bir tarafa bırakarak,
sorunları çözücü düşünceler üretmek.
………………………………
Karabük’te yaşamın anlamı,
Geride bıraktığımız 86 yılın öyküsüne bakınca daha da büyük bir değer kazanıyor…
Cumhuriyetle birlikte onun sanayileşme tarihine katkı yapan dopdolu 86 yıl…
Karabük’ü anlamak sanki yakın tarihimizi daha iyi anlamak ve kavramak gibi bir şey…
Bu da insana tanımlanamaz bir keyif veriyor.
Sadece keyif mi?..
……………………